hamlet

Şüphenin Perde Arkası: Olmak ya da Olmamak Meselesi

 Şüphesiz Shakespeare’ i tanırsınız. Şüphe yok ki Hamlet’ i de bilirsiniz. Ancak hem Shakespeare’ e hem Hamlet’ e dair, onların ününü perçinleyen bir şüphe perdesi olduğunu düşündünüz mü hiç? Shakespeare’ in şüpheli kimliği ve Hamlet’ in şüpheci ikilemleri üzerindeki bu perdeyi aralayalım o zaman…

 Şüpheli Şahsiyetin Eşkali Peşinde: Kimdir Bu Shakespeare?

 Shakespeare tüm zamanların en çok satan, hakkında en çok yazılan, tiyatrolarda oyunları en çok sahnelenen ve eğitim kurumlarında en çok okutulan yazarıdır. Öyle ki, İncil’ den sonra en çok okunan yapıtlar ona aittir. Ölümünün üzerinden 400 yıl geçmesine rağmen gündemden hiçbir zaman düşmemiştir. Peki bu denli çok bilinen bir ismin gerçekte kim olduğu net ve açık mı yoksa kimliği üzerinde ağır bir şüphe perdesi mi mevcut? Kayıtlara göre Shakespeare 26 Nisan 1564’ te doğmuş, 25 Nisan 1616’ da vaftiz edildiği Holy Trinity Klisesi’ nin mezarlığına defnedilmiş kişidir. Ortaokula geldiğinde babasının işlerinin bozulması nedeniyle mezun olmasına az bir zaman varken, okulu bırakmak zorunda kalır. İlk yitik yıllar olarak adlandırılan 1578 – 1582 yılları arasında William’ ın ne yaptığı bilinmiyor. On sekiz yaşındayken, kendisinden 8 yaş büyük olan Ann Hataway ile evlenir ve nikahtan altı ay sonra baba olur. İlk kızı Suzanna’ nın ardından 1585 yılında ikizler doğar: Hamlet ve Judith. 1585 – 1592 arası ise ikinci yitik yıllar olarak geçer Shakespeare tarihçesinde. Ailesini Stratford’ da bırakarak Londra’ ya geldiği, başta Globe tiyatrosu olmak üzere pek çok tiyatroda işletmecilik ve oyunculuk yaptığı, Cambridge ve Oxford mezunu tiyatro yazarlarıyla yarışa giriştiği, son yıllarında da Stratford’ a dönerek toprak alım satımı ile uğraştığı yazılmaktadır. Ancak bu tarihçenin yeterince belgelenmemiş bir efsane olduğunu düşünenler de vardır. Hayat hikâyesi üzerindeki şüpheler, Shakespeare’ e ait eserleri yazanın da kendisi olup olmadığı sorusunu gündeme getirir. Orta çapta bir ailenin, doğru dürüst eğitimden geçmemiş çocuğunun bu derece olağanüstü yapıtlar veremeyeceği şüphesi, bu iddiaların ana nedenidir. Küçük bir kent insanının, saray ortamında ve soylular arasında geçen oyunlar için gerekli sahneleri yazamayacağı, gerekli sahne anlatımı ve dilsel söylemi üretemeyeceği de iddia edilmektedir. Danimarka, İtalya gibi uzak diyarlarda geçen oyunlarındaysa, hiç seyahat etmeden o ülkelerin yaşamlarına uygun yazabilmesi bir başka soru işareti olarak görülebilir.   

 Shakespeare’ in bildiğimiz Shakespeare olduğunu iddia edenlerse bu iddialara karşıt olarak o dönemde halkın rahatlıkla izleyebileceği gezici tiyatroların olduğunu ileri sürmektedir. Bu oyunlarda, Shakespeare eserlerindeki kahramanlara öncül, prototip olan karakterler de rol almıştı. Ayrıca Shakespeare kısa süreli eğitim almış olmasına karşın Latince, matematik ve retorik okumuş, hukuk ve siyaset dersleri de görmüştü. Hatta bir kişinin yaratıcı bir deha olması için uzun süreli eğitimden geçmesinin şart olmadığı da düşünülebilirdi. İlk kayıp yıllarında geldiği Londra, dönemin Napoli ve Paris’ ten sonraki üçüncü büyük Avrupa şehriydi. Bir yanda soyluların şatafatı, diğer yandaysa yoksul ve sefil bir halkın olması, iyi bir gözlemci için onlarca karakter özelliği sunuyordu. Bu sayede çok çeşitli insan manzaraları ile tanışmak ve zengin bir yazınsal karakter yaratımına sahip olmak mümkündü. Gerçekten adıyla anıldığı kişiydi hatta o kadar aynı eğitimsiz ve orta sınıftan kişiydi ki, dönemin eğitimli sanatçılarından Robert Greene onu “ kendini bizim tüylerimizle güzelleştiren zıpçıktı karga ” olarak tanımlamıştı.

 Shakespeare’ in Londra’ sı, tiyatronun revaçta olduğu ve bir halk eğlencesi olarak görüldüğü bir kentti. Tutucu çevrelerin itirazlarına karşın Kraliçe Elizabeth’ in tutkusu ve koruyuculuğu, bu sanatın halk arasında yaygınlaşmasına ön ayak olmuştu. Shakespeare oyunları da defalarca sarayda sahnelenmişti. Kraliçe’ nin sevdiğini elbette halk da sevecekti. Shapiro’ nun yazdığına göre Londra’ nın yetişkin nüfusunun üçte biri her ay bir oyun izliyordu. Shakespeare’ inde ortaklarından olduğu Globe tiyatrosunda her gün saat 14:00′ te başlayan oyunlar havanın kararmasına kadar sürerdi. O dönemler, İngiliz Rönesansı’ nın yaşandığı Aydınlanma yılları olarak da anılır. Katolik kilisesinin etkilerinin azaldığı, dinden bağımsız seküler bir anlayışın revaçta olduğu yıllardır aynı zamanda. Bu hümanist ve aydınlanmacı bakış Shakespeare’ in eserlerine de yansır ve özellikle Prens Hamlet kişiliğinde vücut bulur. Ancak dönemin bir geçiş dönemi olduğu da unutulmamalıdır. Eserlerinde bilimsel ve mistik öğeleri yan yana hatta iç içe kullanır kimi kez. Örneğin, Bir Yaz Gecesi Rüyası ve III. Richard oyunlarındaki rüya sahnelerinde hem bilinçdışının hem de perilerin etkisini bulmak mümkündür.

 William Shakespeare’ in tarihsel kayıtlarda kim olduğu ne kadar önemli aslında? Kimi iddialara göre bu oyunları yazan kişinin o dönem yaşamış olan filozof ve yazar Francis Bacon, 6. Derby Kontu William Stanley, Oxford Kontu Edward de Vere ya da oyun yazarı Christopher Marlowe olup olmaması neyi değiştirir? İtalyan yazar Tassinari’ nin iddia ettiği üzere İtalyan bir babanın Londra’ da doğan oğlu John Florio’ nın, Shakespeare takma adıyla eserler vermiş olma ihtimalinin sanatsal anlamı nedir? Ya da kimi iddialar uyarınca William Hall takma adıyla İngiliz Gizli Servisi’ nde kurye olarak çalışmış olsaydı, yapıtlarının değeri azalır mıydı? William Shakespeare’ in şüpheli şahıs olarak eşkalini belirleyemesek de yazdıklarının sanatsal değeri şüphe götürmez. Eserleri içinde en çok okunan ve sahnelenen oyunu olarak Hamlet’ i var eden de şüphesiz ki gene şüphedir.

 Şüpheli Bir Seçim: Olsak mı, Olmasak mı?

 Hamlet, Shakespeare’ in en bilinen tragedyasıdır. En çok okunan, en fazla sahnelenen ve hakkında en fazla yazı yazılan. Hatta hakkında düzinelerce değişik yorum yapılan. Çünkü esere hâkim olan şey gizemdir. Tam ucundan tuttuğumuzda elimizden kaçan ipucu, araladığımızı sandığımızda yoğunlaşan gizem tabakası. Hamlet eğer gerçeğin ne olduğu hakkında şüphe duymasaydı, katil olduğuna inandığı amcasının cezasını hemen verirdi ve bizim de hakkında düşüneceğimiz, kafa yoracağımız, merak edeceğimiz, sorgulayacağımız, şüphe edeceğimiz bir şey kalmayınca bu denli ilgimizi çekmezdi. Hamlet hep çelişkinin, sis perdesinin, şüphenin peşinden gittiği için bu kadar çok okunur. Hamlet, şüphe sayesinde var olur. Ancak aynı şüphe onu yok eden, delirten, ölümüne neden olan şey olarak da karşımıza çıkar. Oyun kahramanı Hamlet’ i var eden şüphe, oğul Hamlet’in sonunu getirir. Biraz şüpheli görünüyorsa bunlar, o zaman baştan alalım.

 Hamlet, Shakespeare’ in başyapıtıdır. Yazılışının birkaç yıl sürdüğü ( 1599 – 1601 ) ve birkaç kez yazıldığı da söylenmektedir. Yazarı en çok uğraştıran eser olduğuna kesin gözüyle bakılmakta. Oyun, dilsel açıdan bir hazine olarak da görülebilir. İngiliz dilinde ilk kez kullanılmış altı yüzden fazla sözcük içeriyor. Retorik açısından çok önemli olan ikiz sözcük kullanımı açısından da çok zengin. Saxo Grammaticus’ un Latince yazdığı ve 1514 yılında yayımlanan Danimarka’ nın efsane kahramanı Amleth’ in öyküsünden esinlenmiş ki bu efsaneleşmiş kahramanın deliliğinden söz ediliyormuş. Hamlet’ in trajik hikâyesi eski kuzey masallarına bağlanıyor. Bu kelimenin Othi sözcüğüyle alakası olduğu sanılıyor. Othi ilkin savaşta azgın, sonra deli anlamında kullanılmış.

 Danimarka Prensi Hamlet’ in eleştirmenlerin, psikiyatristlerin ve yönetmenlerin elinden çekmediği kalmamıştır. Freud, Jung veya Lacan’ ın bakış açısıyla defalarca incelenmiş, kimi zaman Oedipal karmaşanın girdabına saplanan bir çocuk kimi zamansa aile zincirini kıramadığı için eyleme geçemeyen bir şaşkın olarak tanımlanmıştır. Hikâye şöyledir: Danimarka Kralı Hamlet ölür ve üzerinden henüz kısa bir süre geçmesine rağmen erkek kardeşi yani Prens Hamlet’ in amcası Claudius ile annesi Kraliçe Gertrude evlenir. Danimarka halkının başsız, tahtınsa kralsız kalmaması için bu erken evliliğe boyun eğmek zorunda kaldıklarını iddia eder amca Claudius. Oysa yeraltı derinliklerinden gece yarısı çıkıp gelen babanın hayaleti kendisini kardeşi Claudius’ un öldürdüğünü söyleyerek Prens Hamlet’ ten öcünü almasını ister. Hamlet bunun üzerine deli taklidi yaparak amcasının suçunu itiraf edeceği oyunlar oynamaya niyetlenir. Amcasından hesap soramaz bir türlü. Çünkü emin değildir. Şüphe, tüm davranışlarının ve elbette izleyici ( okur ) için de tüm oyunun belirleyicisi olur. Bir türlü eyleme geçemez. Bir türlü aklı başında bir tutum sergileyemez. Bir delilik oyununun içine girer ancak süreç içinde sözleriyle ve davranışlarıyla gerçekten aklının başında olduğundan okuru da şüphelendirir. Özellikle solo bölümünde bu delilik hali iyice şüphe çekicidir. Evet, Hamlet, karakterin sahnede tek başınayken yani başka oyun kişilerinin kendisini duymadığı koşullarda yer alan yüksek sesle düşünme tekniğiyle ( solo ) ünlüdür. Shakespeare bu yöntemi Seneca’ dan miras alır. Karakterin kendi başına kaldığı ve kendi içine döndüğü bu sahnelerde derin bir ahlak sorunu, çözümsüz bir etik çatışma olduğunu ileri sürer Shapiro.

 Hamlet hakkında yazılan genel yorumların çoğu Hamlet’ in babasının öcünü neden almadığı, niçin eyleme bir türlü geçemediği üzerine yoğunlaşır. Babasından katilin kim olduğunu duymuştur. Halkı tarafından çok sevilen genç prensin beklemesi için hiçbir neden yok gibi görünürken bir türlü bu beklentiyi karşılayamaz. Ayşegül Yüksel bu eylemsizliğini, Shakespeare’ in bir Rönesans hümanisti olmasına bağlar. Yüksel’ e göre, Shakespeare Hamlet’ i yoz bir düzende aynı anda aydın, oğul ve prens konumunda olan bir karakterin trajedisi olarak yazmıştır.

 “ Bense ne yapıyorum, ben? Ben uyuşuk, ben pısırık, aşağılık herif / Bulutlarda sürtüyor, dalga geçiyorum / Ne yapacağımı bilmeden, ağzımı açmada, açamadan. / Oysa koca bir kral var ortada, / Tacına, tahtına, güzelim canına, / Kahpece, kalleşçe kıyılmış bir kral! / Korkağın biri miyim yoksa ben? / Alçak diyen biri yok mu bana? ” ( Hamlet; sayfa 66 )

 Belki biz de bu noktada Hamlet’ i engelleyen şeyin onun konumu değil de kendini konumlandıramaması yani başka bir deyişle şüphe olduğunu iddia edebiliriz. Hamlet’ i engelleyen emin olmamasıdır. Çünkü konuştuğu kişinin babası olmadığını aslında o da bilir. Hayalet olarak ona gelen, konuşan varlık Hamlet’ in baba imgesinden, bilinçdışından başka bir gizil güç değildir. Babasının sözleri olarak kulağına geldiğini farz ettiklerimiz aslında Prens Hamlet’ in, amcası ve annesi hakkındaki kendi şüpheleridir. Bu nedenle asla emin olamaz. Bu nedenle bir türlü eyleme geçemez. Türlü türlü oyunlar oynayarak amcasının verdiği tepkileri test eder. Amcasını itiraf ettirmeye çalışır. Şüphe iki yönlü içini kemirir. Bu nedenle deli taklidi yaparak gerçeği ortaya çıkarmak ister. Ancak oyun içinde öyle delice davranır ki kendisi bile akıl sağlığından endişe eder kimi zaman. İzleyiciye ( ya da okura ) de babanın katili yanında bir de Hamlet’ in deliliğinden şüphe etme işi düşer. Ve bu oyundaki bir diğer nirengi noktasına perde aralar: Olmak ya da olmamak ikilemiyle dillendirilen varoluşsal şüphemize… Hamlet tüm bu oyunların arkasında iyilik ve kötülüğe, gerçekliğe ve varoluşumuza da şüpheyle yaklaşmamıza kapı aralar.

 “ Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu! / Düşüncelerimizin katlanması mı güzel / Zalim kaderin yumruklarına, oklarına / Yoksa diretip bela denizlerine karşı / Dur, yeter! demesi mi? / Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız / Bitebilir bütün acıları yüreğin/ Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun / Uyumak ama düş görebilirsin uykuda, o kötü! / Çünkü o ölüm uykularında / Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından / Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu / Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden / Kim dayanabilir zamanın kırbacına? ” ( Hamlet; sayfa 72 )

 Çelişkiler yumağı, bir türlü kesinlik kazanmayan sorular Hamlet’ i böylesine çarpıcı, gizemli ve ilginç kılar. Bu nedenle çok okunur, yorumlanır, sorgulanır ama bir türlü sırrına vakıf olunamaz. Şüphedir, ya da oyunda Horatio’ nun dediği gibi düşüncenin gözünü dürten çöptür. Hamlet’ i Hamlet yapan, ona en çok okunan yazarın en çok okunan eseri unvanı kazandıran, işte budur.   

 “Öyleyse anlayın ne türlü korktuğumu / Büyük sevgide küçük şüpheler korkuya döner / Küçük korkular büyüdükçe artar büyük sevgiler.” ( Hamlet; sayfa 84 )

 Kaynaklar:

 Hamlet, William Shakespeare. İş Bankası Yayınları

 William Shakespeare Yılların Sahne Büyücüsü, Ayşegül Yüksel. Habitus Yayıncılık

 * Bu yazı Psikeart Şüphe sayısında yayımlanmıştır.

Şüphe: Olmak Yada Olmamak
Etiketlendi:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir